TOPLU KONUT VE MİMARLIK
Cihat UYSAL Mimar
Y.Müh.
Bilindiği
gibi, konutlar için üretilen tünel kalıp sistemi, dünya savaşı sırasında
Avrupa’nın yıkımı sonucu ortaya çıkmış, ucuz ve hızlı üretim yapmayı
amaçlayan bir ihtiyaç ve programın ürünüdür. Bugün bu konutlar çoklukla
İngiltere’de Hintli, Pakistanlı; Fransa’da Cezayir’li, Tunus’lu;
Almanya’da Türkler tarafından kullanılmaktadır. Ne var ki, yapı sektörümüzde
başta mimar ve mühendislerimiz olmak üzere her kademede ve nitelikteki
teknisyeninden, müteahhidine bütün ögeleri bu çözümün yerine başka bir
öneri geliştirecek örgütlenmeyi sağlayamadıkları için, tünel kalıp
sistemi baş tacı edilmiştir. Yurtdışından gelen konukları Ankara’da
gezdirirken, kentin lüks konutları olarak pazarlanan Bilkent ve benzeri yerleşimleri
gördüklerinde, “bunlar sosyal konut değil mi? “ diye sorduklarına tanık
oluyorum. Bugün ülkemizde, tünel kalıp sistemiyle üretilen ve lüks konut
olarak pazarlanan 200 m2’lik konutlar bulunmaktadır. Öyle ki, bu büyüklükteki
yapıların salon birimlerinde sert adımla yürüyemezsiniz. Parmak ucuna
basarak yürüseniz bile, döşemeler huzursuz edecek biçimde yaylanmaktadır.
Konunun
kapsamının geniş; geçmiş ve güncel ile ilintilerinin karmaşık olması,
konuyu adeta bir mozayik ya da hipermetin (ardışık metin) biçiminde
dilegetirmeyi gerektirdi. Yazının böyle değerlendirilmesini bekliyorum.
Geçtiğimiz
günlerde Toplu Konut İdaresince ihalesi yapılan “ MEER-Marmara Depremi Acil
Yeniden Yapılanma projesi ” kapsamındaki konutlar üç katlı, tünel kalıp
sistemiyle yapılması öngörülen yapılardan oluşmakta idi. Ardından yapılan
iki ihaleyi de gözönüne alınca, bu konunun tartışmaya açılması gerektiği
ortaya çıkmaktadır. Tünel kalıp sisteminin doğruları, yanlışları
yanyana koyulmadan yapılan bu seçim bence birçok yeni sorunun yaşanmasına
neden olacak. Bu sorunların bir kısmı bir yapım sisteminin sakıncalarını
içermekte, diğer bir kısmı da uygulanabilirliğinin tartışılmasını
gerektirmektedir.
Tünel
kalıp sisteminin kullanım sorunları:
1-
Tünel kalıpla üretilen toplu konutun sağladığı yaşama konforu
konusunda yeterli araştırma yapılmamış ya da yapıldıysa yeterince tartışmaya
açılmamıştır. İnsanımızın daha iyiyi talep etmedeki duyarsızlığı,
tepkisizliği, tünel kalıp sisteminin toplumun her kesiminde kolaylıkla kabul
edilmesine yolaçmıştır. Bu, mimarlarımızın önemli bir eksiği olarak
durmaktadır. Çünkü, ne yazık ki, yaygın olarak üretilen konutlar, tünel
kalıptan daha uygun, gelişmiş bir düzeye eriştirilememiştir. Bu nedenle, tünel
kalıp sistemi ile yapılan konut “iyi konut, lüks konut” konumuna gelmiştir.
Oysa, tünel kalıp sistemi ile üretilen yapılarda, konutlar arasında ses yalıtımı
sağlanamamakta, ısı yalıtımı konularında alınan önlemlerin geliştirilmesi
gerekmekte … diye özetlenebilecek bir dizi olumsuzluk öteden beri
bilinmektedir.
2-
Tünel kalıp ile konut yapımında,
tünel kalıp sisteminin kullanılmasının insan sağlığına etkileri
yeterince irdelenmemiştir. Özellikle, havadaki nem oranı yüksek olan bölgelerde,
başta yapının dış kabuğu olmak üzere, büyük bölümünün beton olması,
romatizmal hastalıklara neden olabilecektir.
3-
Konutlarda tünel kalıp kullanımı, mimari tasarımı sınırlayan kısıtları
olan bir sistemdir. Geleneksel konutlarımızdaki merkezi mekan anlayışı ile
örtüşmemektedir.
Az
katlı tünel uygulamanın sorunları:
1-
Tünel kalıp sistemi, çok katlı yapı uygulamaları için uygulanan
bir sistemdir. Az katlı yapılarda, tünel kalıbın kullanılmaya başlandığı
ilk katın aplikasyonu oldukça zordur ve ayrı bir özen göstermeyi
gerektirmektedir. Konutlar az katlı olunca, bu zorluk sıkça yaşanacaktır.
Üstelik, zemin katların bir kısmı da, arazi yapısı nedeniyle, tünel kalıbın
sökülmesini zorlaştıracak biçimde yarım bodrum olabilecektir. Hatta, kalıp
çıkarmak için kazı yapılması gerekebilecek ve de bu kazı yerlerinin
doldurulması maliyeti ve bu tür dolguların sıkıştırılmasında karşılan
hatalar, ileride dolguda çökme ve oturmalara neden olabilecektir.
2-
Yapı bloklarının biribirine sıraev biçiminde yakın olmaması, kalıbın
bir bloktan diğerine sorunsuz taşınmasını zorlaştıracaktır. Çünkü, üretilen
tünel kalıp sistemleri, ağırlığı olabildiğince azaltılmış, narin
sistemlerdir. Kurulduktan sonra, sökülmeden taşınmasında kalıbın
deformasyonu ile ilgili sorun ve kayıplara neden olacaktır.
Bu
defa, daha MEER projesinin yapımına başlanmadan, aşağıda kısaca özetleyeceğim
Halkalı 2000 Konutları ihale duyurusunda bu yaklaşımdan vazgeçildiği anlaşılmaktadır.
Çünkü, bu kez yatırımcı için böylesine kısıtların sakıncaları bir
anlamda gözönüne alınmıştır. Ne var ki, Toplu Konut İdaresi, bunca yıllık
deneyimine karşın, şartnameye ve de duyuruya nesnel (objektif) ölçütler
(kriter) koyması gerekirken, böylesine gazete haberi türünden koşullar
koymuştur. Burada, MEER projesinin kadersizliğine mi üzülmeli? yoksa, Halkalı
2000 projesinin standartsızlığına mı üzülmeli? bilemiyorum.
İhale
duyurusunda yeralan bazı bölümlerdeki “-Depreme karşı en ileri tedbirleri
içeren… Geleneksel Türk mimarisinin yanında; son teknolojik gelişmeleri de
kapsayan… Az katlı, Modern ve geri dönüşümlü altyapı tesislerine
sahip…
…Tek
elden yönetilen; işletme maliyeti düşük yeni bir yerleşim merkezinin
projelendirilmesi, anahtar teslim inşaatı ve pazarlama işleri yaptırılacaktır.
” diye yapılan talep tanımını (!) benden yazması, ne anlama geldiğini
varın siz düşünün.
Bütün
bu gelişmelerin üzerine, Bayındırlık Bakanlığı, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü
Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Bolu illerinde yapılacak kalıcı konutları
ihaleye çıkardı. Sözkonusu ihalede, bir gurup yapı, yine “ tünel kalıp
sistemi” adıyla, diğer gurup ise, “klasik sistem” adıyla ihaleye çıkarıldı.
Sorun,
ülkemizde bunca yıldır toplu konut adı altında yapılan çalışma ve
uygulamalardan yeterince bilgi birikimine erişilemediği
ya da varsa, bu birikimden yararlanılamadığı görülüyor. Ülkemizin
bütün yörelerini kapsayan bir çalışmanın verilerinden yararlanan bir
programdan yola çıkılmadan verilecek tasarım ve sistem seçimi kararları,
kontrol edilemeyen yanlışları içinde barındıracaktır. Bu nedenle, yapı
tasarımı ile yapım sistemi seçimi ilişkisi kurulurken, sistem kısıtlarının
gerekçelerinin açık seçik araştırılmaması nedeniyle, konu tartışılamaz
konuma gelmektedir. Kaldı ki, diğer yandan deprem sonrası gözükapalı “
çelik yapı yapılmalı “ sloganı ile ortaya atılan ve neredeyse
“betonarme kötüdür” benzeri bilim dışı bir söyleme dayandırılan bir
dizi yeni yanlış da kapımızda beklemektedir.
Tasarım
ölçütlerinin tartışılması, yalnız konut ya da toplu konut değil bütün
yapıları kapsayacak biçimde ele alınmalıdır. Bugüne değin üretilen yapıların
çoğunluğunu gözönüne alacak olursak, örneğin "sıva” konusunu ele
alan bir çalışma bize birçok ipucu verecektir. Öyle anlaşılıyor ki, ülkemizde
özellikle “sıvanın sorgulanması” diye özetleyebileceğimiz bir tasarım
anlayışını irdeleyen her hangi bir çalışma ya da tartışma başlatılmamış,
başlatılamamıştır. Sıva, hata ve kusurları örten bir yapı ögesine dönüşürken,
“ince yapı” diye özetleyebileceğimiz bütün yapı kısımlarını, bu
olumsuzluklara bulaştırmıştır. İçinde yaşadığınız yapılara bakacak
olursanız, neredeyse sıva ile ilişkili olmayan tasarım kararının olmadığını
ve sonuç olarak duvardan kapı kasasına, süpürgelikten denizliğe, elektrik
prizinden boyaya değin bütün yapı ögelerinin bu bozulmadan payını aldığını
göreceksiniz.
Sonuç
olarak konut, boyutları küçük, karşılamasını beklediğimiz işlev sayısı
çok ve karmaşık bir yapı türü. İçinde neredeyse her türlü insan
etkinliğini barındırıyor. Elektronik iletişim olanaklarının ticareti ve
alışverişi de içine aldığı günümüz konutunun tasarım kararları çok
satırlı ve çok sütunlu bir matris oluşturuyor.
Kısa sürede, konut sorununun ülke çapında çözümleneceği bir örgütlenmeye
gidilebileceğini sanmıyorum. Bu nedenle, yapının bütün kararlarını
belirleyen bir yapı ögesi ile başlanmalı, sıva sorgulanmalıdır. Tasarım,
üretim ve malzeme üretimindeki gelişmeler, bu sürecin programlı bir süreç
olarak ele alınmasını gerektiriyor. Tasarım ölçütleri, neden-nasıl mantığına
dönüştürülmez ise, sistem seçilirken içi boş kalır. Bugün yapılan da
budur. Yapıları sistemlerin içine hapsetmek, “şapkaya göre kafa aramak”
tavrına dönüşmektedir. Vali Nevzat Tandoğan’ın “ ülkeye komünizm
gelmesi gerekiyorsa, onu da biz getiririz.” dediği gibi, sıvayı kaldırmak
konusundaki beklentimizi devlete bırakmış görünüyoruz, ne var ki, devletin
de bu konudaki yeteneği kamu yapıları ile ortada.
Evet,
bu yazıyı yazma nedenim, ilköğretim, lise, yükseköğretim yapıları, sağlık,
adalet ve benzeri yerel yönetim ve devlete ait bütün kamu yapılarının
tasarımında ve üretiminde yaşanan bu temel sorunun çözümlenmesinde akılcı
bir yol izlenmesinin, mimarların toplumsal görevi olduğunu dile getirmektir.
Uzun vadeli hedeflerde öncelikli, gündemde ise ön sırada görmek istediğim
bu konuyu ilgililerin bilgisine sunuyorum. Mesleğimize ilişkin gelişmelere
duyarsızlığımız artıyor mu? yoksa, ben mi yanılıyorum?
|
|