Site Ekle - Reklam  Site Hakkında  E-Posta Grubu

 Ana Sayfa > Yazılar > Japonya'da Endüstriyel Yapı Tasarımı
Yazılar  

JAPONYA’ DA ENDÜSTRİYEL YAPI TASARIMI

Serkan ANILIR* 

Genel Yaklaşım 

Japonya’daki endüstriyel yapı tasarımına baktığımızda, genelde <Design-Built> sistemiyle yapılmış binaların çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Bunda, mal sahiplerinin hızlı iş istemesi ve başlangıçtan bitişe kadar aynı şirketin işe hakim olması isteği önemli bir yer tutmaktadır. Bu konuda; projenin tasarımından teslim aşamasına kadar her türlü alt birimi bünyesinde bulunduran yapı şirketlerinin sahip oldukları deneyim, kısa zamanda daha ucuza mal edilen kaliteli yapıların oluşmasına imkan sağlamaktadır. 

Mal sahibinin isteğinin şirket çalışanları tarafından kolayca anlaşılmasının işi kolaylaştırdığı gibi, özellikle tasarımın uygulanması sırasında çıkan sorunların gene aynı şirket elemanları tarafından çözümlenmesi beklenilen bir arzu şeklinde kendini göstermektedir. İnsan ilişkilerinin önemli olduğu ve bundan bir süre öncesine kadar ilişkiler ile proje ihaleleri kazanan şirketler, 1990dan sonraki ekonomik bunalım sırasında önemli değişiklikler geçirmiştir. İnsan ilişkileri, önemli olmakla beraber eski karar verici fonksiyonunu yitirmiş, yerine teknolojik ve prefabrik uygulamalar ile kolay ve ekonomik teklifi veren şirketlerin başarılı olduğu bir sisteminin yerine bırakmıştır. Dolayısıyla, özellikle son dönemlerdeki projelerde, tasarım aşamasındaki fikirlerin ancak %50sinin uygulanabilmesi, formdan çok fonksiyona dayalı yapıların inşa edilmesine neden olmuştur. 

Genelde rakamlara bakacak olursak, 1997 yılı itibari ile endüstriyel yapılar için 2.6 trilyon yen harcanmış ve genel inşaat harcamalarında 3.4% bir paya sahip olmuştur. 50 büyük yapı firması aynı yılda 2.1 trilyon yen civarında sipariş almıştır ki, bu rakamlardan yapı şirketlerinin önemini bir kez daha anlayabiliriz. Son iki senede bu rakamlarda 23% kadar düşüş olmuş olmasına rağmen, dünya geneline baktığımızda 1.2 trilyon yen civarında 1999 yılı tahmini yatırımla, Japon endüstriyel yapı üretiminin kuvvetli çizgisini sürdürdüğünü söyleyebiliriz. 

Japonya’nın belki de bu branştaki en büyük avantajı, bütün alt birimleri bir çatı altında toplamış olmasından kaynaklanmaktadır. Avrupa’da farklı şirketlerin binanın yapım aşamasında çeşitli ihtiyaçlarını karşıladıklarını görürken; Japonya’da, yapı şirketlerinin havalandırma, mekanik, elektrik sistemler ve tüm gerekli teknolojik donanımı ile tamamlayıp binayı teslim etmeleri, büyük zaman ve para tasarrufunu da beraberinde getirmektedir. 

Güney Asya’da Endüstriyel Yapı Tasarımları 

II. Dünya Savaşından sonra, Japonların Güney Asya ülkelerinde de başlattığı ‘Reconstruction’ hamlesi, bugün aynı bölgede özellikle endüstriyel yapı tasarımında, Japon yapı şirketlerinin markette önemli bir paya sahip olmasını da beraberinde getirmiştir. 

Japon yapı şirketlerinde sigorta sistemi bulunmamaktadır. 90lı yıllardaki ekonomik bunalımdan sonra üzerlerine risk almak istemeyen şirketler, teknolojilerini Güney Asya dışında gösterme fırsatını bulamamaktadırlar. Dış dünyaya açılmada önemli bir sorun teşkil ettiğinden, 2-3 sene içerisinde Amerika’daki sisteme paralel olarak sigortalanma olayına sıcak bakılmış ve gerekli temaslara geçilmiştir. 

Yurt dışındaki bir başka zorluk ise Japonya ve diğer ülkelerin farklı CODE a sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Güney Asya’da genelde Amerikan ve İngiliz sistemleri kullanılırken, Japon şirketleri bu bölgelerde iş alabilmek için, yurt dışındaki branşlarına elemanlarını gönderip yetiştirmiş, sonra onları Güney Asya’daki branşlarına aktarmıştır. Ayrıca bulunulan ülkenin mimarlarıyla çalışılıp uyum sağlanmaya uğraşılmış olsa da; genelde yurt dışındaki bütün işlerin Japon Endüstri devlerinin (Sony, Toshiba, Canon, Sanyo vs.) binalarının olması, sürekli merkezden bölgeye eleman aktarılmasını gerektirmiştir. Japon yapı sahiplerinin, genelde yurtdışı temsilciliklerinin binalarının tasarımında sadece Japon yapı firmalarını tercih etmeleri, bugün Güney Asya ülkelerinde Japon firmalarının başarısının en önemli sırrıdır.  

Avrupa’ dan da bir örnek verecek olursak, şu anda Berlin’de yapımına devam edilen “Sony Center”in, inşaat projeleri bizim grubumuz tarafından oluşturulmuştur. 

Güney Asya’daki uygulamalarda, genelde İngiliz CODE u , deprem korunumu ile pekiştirilip uygulanmaktadır. Ancak bütün projeler Japonya’da hazırlanırken, bölgeden sınırlı malzeme ve iş gücü dışında yardım alınmamaktadır. Japonya’da kontroller bölgesel kurumlar tarafından yapılırken, Asya’da kontrol görevinin mühendise yüklendiğini görüyoruz. Bir diğer enteresan nokta ise, Güney Asya’daki branş ile Tokyo’daki branşlar arasında bir bağlantının olmamasıdır. Aynı şirket olmasına rağmen, aralarında bilgi alışverişine gitmeyen branşlar, Japonya’nın teknolojisine rağmen, çözemediği en büyük sorunlarından biridir. 

Malzeme

Yapı malzemesi olarak Japonya’da genelde çelik yapılara rastlamamızın en büyük nedeni, savaş sırasında gelişen çelik endüstrisinin, daha sonra alt yapı ve inşaat sistemine aktarılması, bugün ise diğer malzemelere nazaran daha ucuz ve teknolojisinin daha gelişmiş olmasındandır. Güney Asya’da ise, daha çok RC (Reinforced Concrete) yapılara rastlıyoruz. Çelik yapı hızlı inşa edilmesine rağmen, RC malzemenin deprem vibrasyonuna daha dayanıklı ve ekonomik bir çözüm olduğunu biliyoruz. Bu yüzden, Japonya’da çelik yapılar güçlendirilme amacıyla betonla da kaplanmaktadır. 

Genelde RC dahilinde kullanılan malzemeler ve uygulamalar:

-ISO Band

-Preslenmiş Paneller

-Enjekte beton paneller

-PC (Precast-concrete) 

Çatı elemanlarına baktığımızda çelik ve alüminyum sac kaplama malzeme, yer malzemesi olarak da kimyasal etkilere karşı kaplanmış özel yer plaklarının uygulandığını görüyoruz. Bir diğer önemli konu olan yangın korunumu ise; Amerika’daki uygulamalara baktığımızda, sigorta şirketlerinin genel kararları verdiğini görürken, Japonya’da ise bunun da yapı şirketinin görevleri arasında bulunduğunu ve uygulama sırasında itfaiyeden yetkililerin gelip kontrol ettiğini görüyoruz. Bu da yaklaşık 1-2 ay civarında suren bir ortak çalışmayı gerektiriyor. 

Temizliğin önemli olduğu endüstriyel yapı tasarımlarında (tıbbi veya yemek sanayi), sağlık standartları HACCP (Hazard Analysis Critical Control Point) kriterleri ile Japonya’da son 5 senedir uygulanmaktadır.  

Genel Tasarım kriterleri 

Japonya’da arazilerin dar olması dolayısıyla çok katlı endüstriyel yapı tasarımını da beraberinde getirmektedir. Son 20 yıl içersinde, Amerika’dan uyarlanmaya çalışılan “Science park” modeli, teknolojinin yeterli olmasına rağmen, büyük arazinin bulunmaması nedeniyle daha küçük ölçeklerde uygulanmaktadır. (Amerika’daki teknoloji parklarından bazılarının, neredeyse arazi olarak Tokyo şehrinin büyüklüğüne yaklaştığını düşünürsek.) Bu noktada, Japonya’da endüstri yapıları için hazırlanan mastır planların genelde hiç uygulanmadığını veya büyük değişikliklere uğradığından da söz etmek lazım.  

Japonya’da birçok endüstriyel tasarımda, “Mechanical Balcony” uygulamasını görüyoruz. Genelde endüstriyel yapılardaki sistemin ömrü, binanın ömründen daha kısa olduğu için, kolayca değiştirilmesi veya onarılması için, binanın dışından görülecek şekilde kurulan bu sistem, Japonya’da “Ucuz ama güzel olmayan dizayn” olarak görülmektedir. İleride bu sistemin ofis ve ev tasarımlarında da kullanılması için araştırmalar yapılmaktadır. 

Japonya’da yapı tasarımında genelde pahalı olduğu gibi bir izlenim şüphesiz hepimizde var. Bunun sebepleri; Japonya’da hayat pahallılığının yanısıra, yapı şirketlerinin politikasındaki bazı sorunlardan kaynaklanmaktadır. Başlıca sorun, bir projenin hazırlanması sırasında “Order-made” prensibiyle hareket edilmesidir. Ayrıca, proje ve inşaat sırasında, yerel bölgeden işgücü temini yerine sürekli merkezden görevli gönderilmesi, fiyatı arttıran başka bir unsur olarak da görülebilir. İş adamı mantığının bir yana bırakıldığı ve geçmişten gelen bir mantıkla hareket edilmesi, bugün Japonya’nın endüstriyel yapı alanındaki temel sorunlarından biri olarak gösterilebilir. 

Çevre düzenleme ve ekolojik tasarım açısından bakacak olursak, bu konuya büyük önem verildiğini görebiliriz. Örnek olarak; Kansai bölgesindeki bütün endüstriyel yapılarda, atık suyun recycle edilmesi bir zorunluluk haline getirilmiştir. Ayrıca yağmur suyunun, tuvalet ve bahçe sulanmasında kullanılması, güneş ve rüzgar enerjisinden faydalanma, Japon yetkili organlarının de 50% lere varan ekonomik desteği ile sık görülen bir mimari unsur haline gelmiştir. 

Ekonomik Bunalım ve sonrası 

90li yılların başında yaşanan bunalım sırasında; Japon şirketlerinin o döneme kadar yatırım yaptıkları “Real Estate” binalarının ellerinde kalması, şirket çalışanlarını kanunlar dolayısıyla işten çıkaramamaları, o dönem inşaat endüstrisinde büyük maddi sıkıntı ve yaklaşık 35% oranlarında düşüş yaşatmıştır. Genelde 1991 yılında 87 milyar yen harcanmışken, 1999 yılında yaklaşık 67 trilyon yen civarı tahmini yatırım yapılmıştır. 

Ekonomik bunalımla beraber, endüstriyel yapı projelerine yaklaşımlarda da değişiklikler yaşanmıştır. Ucuza mal etmek en önemli kriter olurken, binanın dış görünüşünden çok, içindeki teknolojinin ve altyapısının önem kazanmıştır. Her ne kadar da iş hayatında bir durgunluk yaşanmış ve yeni binaların yapımında bir azalma yaşanmış olsa da; genelde en büyük iş imkanı, eskiyen yapılarını yenileten mal sahiplerinden gelmiştir. (Mesela 5 yılda boya, 10 yılda cephe tamiratı gibi) 

Tasarım olarak basit ve kolay temizlenebilir, çatı suyunu kolay tahliye edebilecek yapı formları önem kazanmıştır. Binaların yapı alanı azalırken, içindeki oda sayısında bir artış görülmüştür. Bu tür binalarda, 10 senede bir sistemin değiştirilmesi, planlamada en önemli nokta olarak göz önünde bulundurulduğundan, kolayca yıkılabilir veya değiştirilebilir olması, tasarımın temel öğesi haline gelmiştir. İş hayatında kolaylık getirmesi, çevre düzeni, yeni bir kimlik kazandırma gayreti, son dönem endüstriyel yapılarının ortak noktalarıdır. 

Bu dönemde gene artan bir trend, binanın cephesinde mümkün olduğunca cam kullanmaktan kaçınılmasıdır. Bunun yerine prefabrik (genelde 60 cm boyundan başlayan) paneller arasına yerleştirilmiş camlar, binaya ışık girişini sağlasa da, dizayn aşamasında kalitenin düşmesine neden olmaktadır. Mimarideki bu sorun, genelde binaya uygulanan son model teknoloji ile kendini gizlemektedir. 

Japonya’da doğal felaket ve yangına karşı binalarda alınan önlemler de, yapı endüstrisinde önemli bir yer teşkil etmektedir. 3 kata kadar olan binalarda, yangın çıkışı uygulanmazken, 3 kattan yüksek binalarda, 10 metrede bir tehlike çıkışı ve her 40 metrede bir yangın balkonu uygulama zorunluluğu getirilmiştir. 

Yabancı mimarların Japonya’da endüstriyel yapı tasarlaması bugünkü koşullarda özel bir seçenek oluşturmaktadır. Japonya’daki yapım sistemi ve kuralların, diğer ülkelerden tamamıyla farklı bir kotta olması, yabancı mimarların işini güçleştirmektedir. Yabancı mimarların projelerine, genelde devlete ait yapılarda, yüksek maliyete rağmen iyi tasarım istendiğinde rastlayabiliyoruz. Bu durumlarda bile Japon inşaat ekipleri ile beraber çalışan yabancı mimarlar, Japonya’da tek başına iş yapmak için gerekli olan mimarlık yetki belgesini de alamamaktadırlar. 

Maliyet 

Maliyet fiyatlarına baktığımız zaman, 2 adet tatami (Japonların evlerinde kullandıkları halı) boyutunda 3.3 m² ye denk gelen TSUBO biriminin baz olarak alındığını görüyoruz.  

Endüstriyel yapı tasarımında, Japonya’da genelde 150 000Yen/ TSUBO – 400 000 Yen/ TSUBO arasında değişen bir fiyat grafiği görebiliriz. 2000 m² toplam alanı olan bir binada 24 milyon yen civarında tahmini maliyet beklerken, bu tür bir ufak projeden 1.5 milyon yen civarında proje tutarı alınmaktadır. Bu oran projenin büyüklüğüne veya önceki anlaşmaya göre tabii ki değişiklik gösterebilmektedir. 

Konu maliyet olunca kullanılan malzemeye göre de fiyatlarda değişiklik görüyoruz. Son projelerimizden birinde, genelde özel yerleşim birimlerinin arasında bulunan bir arazide labaratuar planladık. Daha önceden bahsettiğim ‘Mechanical Balcony’ sistemini uygulamak için, dışarıda ikinci bir alüminyum-cam cephe oluşturup, sistemi görünmeyecek şekilde sakladık. Böylece çevre sakinlerinin binadan etkilenip şikayetçi olmasını ve müşteriye sembol şirket olma yolunda mimari özelliği olan bir bina tavsiye ederek, sadece 2% civarında bir fiyat artışıyla son derece modern görünümlü bir bina oluşturduk. 

Sonuç 

Japonya’daki endüstriyel yapı tasarımında, genelde sade bir mimari ama yüksek bir teknoloji görüyoruz. Türkiye’nin özellikle teknoloji ve prefabrik yapım sistemleri üzerine Japonya ile bilgi alışverişine gitmesi, ülkemizdeki yapıların kalitesini arttıracağı gibi yapım süresinde de önemli avantajlara neden olacaktır. Japonya’da kültürün hayattaki yerinin Türkiye’ye benzemesi, iki ülke arasındaki teknoloji transferinde, önemli avantajlar oluşturacağına inanıyorum. 

*Tokyo Üniversitesi Mimarlık Fakültesi

Endüstriyel Yapı Tasarımı Kürsüsü Araştırma Görevlisi 

*Kajima Construction Architecture and Engineering Group

Endüstriyel Yapı Tasarım Grubu, Y. Mimar

           

 

 

Haberler

Projeler

Kariyer

Şantiye

Fiyatlar

Faydalı bağlantılar

Testler

Bilgisayar programları

Kütüphane

Bir fincan kahve

Ajandanız

Akademik Çalışmalar

E-Posta grubumuz

 


Eğitim - Firmalar - Yapı malzemeleri - Uygulamalar - Mimarlık Mühendislik - Konulara göre indeks - Mevzuat - Mesleki Kuruluşlar - Dünyadan Linkler - Fuarlar - Proje Yönetimi - Yapılar - Ünlü Mühendisler - Diğer