Site Ekle - Reklam  Site Hakkında  E-Posta Grubu

 Ana Sayfa > Yazılar > Tüketici ve Gidici Konut
Yazılar  

ANADOLU’DA YENİ BİR KÜLTÜR BULUNDU! 

Cihat UYSAL

Mimar Y. Müh.

Yıl 3001... Yeni geliştirilen bir yöntemle yapılan son araştırmalar, bindokuzyüzlü yıllarda Anadolu’da çok ilginç bir uygarlığın varlığını ortaya koydu. Bu uygarlığın böylesine geç ortaya çıkarılmasının nedenleri araştırılıyor. Uzmanlar bu konuda çok farklı yorumlarda bulunuyor ve bir türlü ortak bir görüş oluşturulamıyor. Bunun nedeninin belgelerle yapılanlar arasında karşılaşılan uyumsuzluk olduğu ve o dönemde söylediğini yapmayan ve yaptığını yazıp belgelemeyen bir toplumun yaşamış olduğu sanılıyor..  

Bilindiği gibi Anadolu’da yeralan ve yerleşik düzen kurarak yapılanmaya giden son uygarlık kalıntısının Selçuklular dönemine ait olduğu sanılıyordu. Daha sonra ortaya çıkan Osmanlı İmparatorluğu döneminde, bütün ilginin Avrupa’ya doğru ilerleme ve bunu tamamen askeri bir kültür ile gerçekleştirme çabası içinde oldukları, bu nedenle Anadolu’da kalıcı bir yapılaşmaya girişilmediği biliniyor. Yine de belirsiz, açıklanmayı bekleyen birçok soru olduğu konusunda bütün tarihçiler aynı görüşte birleşiyor. İslam Halifeliğinin alınmasına karşın, Osmanlı’nın ilgisinin öncelikle Batı’ya yönelik olması, başta kendileri olmak üzere, insanlığı tehdit edecek bazı gelişmelerin (sanayileşme, dünyanın kaynaklarını yalnız kendi çıkarları için tüketme gibi...) oluşumundan kuşkulanmaları olarak açıklanıyor. Osmanlı dönemi sonrası petrol bölgelerine yakınlığı ve tarih boyunca üç önemli kıtanın biraraya geldiği bölge olan Anadolu’ya Batının ilgisi sürmüş ve bu bölgede bir yandan  kendi ülkelerinde bulunmayan güneşli sahillerde tatillerini geçirmişler, diğer yandan, kendi çıkarlarına uygun bir yapılanmayı geliştirmişler; başta tarım olmak üzere birçok konuda bağımlı bir siyaset izlenmesini sağlamışlardı. Her ne kadar bazı kalıntılar, dönemin teknolojisine ait izler taşıyorsa da, bunların azınlıkta olduğu, toplumun yapısını açıklamak için yeterli veri oluşturmadığı görüşü egemen. 

Bindokuzyüzlü yıllarda, Anadolu’daki yapıların önemli bir kalıntısının günümüze kalmaması, bu dönemle ilgili yaşam  ve yerleşim biçimini anlamayı güçleştiren en büyük etmen. Osmanlı İmparatorluğunun sanayi devrimini dışlayarak, sanayileşmenin yarattığı kültürel yabancılaşma olgusuna karşı göstermiş olduğu direnç, bugün hala bilim adamlarını düşündürmeye devam ediyor. Ne var ki, Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde ortaya çıkan karışıklıklar, İmparatorluğun çözülmesine neden olmuştu. Bu durum, Avrupa’da başlayarak yayılan sanayileşme sonucu, insanoğlunun tarihte benzeri görülemiş bir döneme girmiş olması olarak açıklanıyor. Şöyle ki, sanayileşme önceleri üretim hızını arttırarak, bu akımın meydana geldiği ülkelerde (özellikle Avrupa’da) yaşayan insanların aldıkları payı arttırırken daha sonra bu süreç doyumsuz bir yapıya dönüşmüş ve dünyadaki doğal ortamın yok edilmesiyle, canlılar başkalaşıma uğramıştı. Bugünkü yaşantımızın kökeninde bu sürecin belirleyici olduğu konusunda bütün bilim adamları aynı görüşü paylaşıyor. 

Evet, gelelim bindokuzyüzlü yıllara ait bulunan kalıntılara. Bu konuda araştırmalar sürüyor. Şimdi sizlere, bugüne kadarki belirlemelere göre, uzmanların yorumlarını özetlemek istiyorum. 

1-   Önemli yapı yatırımlarında ön araştırmalar yapılarak, fizibilite çalışmaları yapıldığı, bilgi ve teknolojiye duyulan kuşku nedeniyle, ön çalışmaların özellikle uygulamaya konmadığı belirlenmiştir.

2-   Bu yatırımlarda teknoloji tercihinde de, kısa sürede gerçekleştirilebilecek yöntemler yerine, acele etmeyen bir tavrın izlendiği görülmektedir.

3-   Konut yapımında, ikincidünya savaşı sonrasından kalma yapım yöntemlerinin garantili yapım yöntemi olduğu sanılarak, körü körüne uygulandığı belirlenmiştir.

4-   Konutların giderek kötüleştirilerek, kullanışsız yapılar yapma çabası içinde oldukları, kendi yaşamlarını kolaylaştıracak gereçler geliştirmek yerine, güçleştirdikleri anlaşılmaktadır.

5-   Genellikle uygulanan yapı tekniği, kullanılan malzeme cinsi açısından, o dönemdeki teknolojiye benzemekle birlikte, çok önemli farklılıklar göstermektedir. Teknik ve teknolojiyi umursamayan bu yaklaşımın bir cesaret işi olduğu ve halkın gösterdiği direncin, tekniği körükörüne uygulamak yerine, insanların kendibaşına yaşamaya düşkünlüğü olarak yorumlanıyor. Ülkede boydan boya yeralan fay hattının varlığı, bu cesaretin bir diğer göstergesi olarak değerlendirilmektedir.

6-   Diğer yandan, helaları kendi kültürlerine uyarlayarak, taharet musluğunu icat ettikleri önemli bir buluş olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki, bu muslukların bazan sağda, bazan da solda yapılmasının solaklara ne kadar önem verdikleri kanısını uyandırmaktadır. Bu konuda, Bolu yöresinde ortaya çıkarılan ve o dönemde Abant Oteli olarak anılan bir otelin üç tadilat geçirdiği ve her üç tadilatta da taharet musluklarının solda yapılması, otelin solaklar için yapıldığı kanısını da güçlendirmektedir. Öyle ki, Anadolu’da o döneme ait birçok yapıda benzer uygulamaların varlığı, uzmanlar tarafından solakların çoğunlukta olduğu ve  toplumdaki konumlarının güçlü olduğu biçiminde açıklanmaktadır. 

Yapılan araştırmalar sürmekte olup, bu  dönemde yaşayan toplumun sosyolojik yapısının açıklığa kavuşturulması, bilim çevrelerinde merakla beklenmektedir.  Gelişmeler açıklandıkça kamuoyuna duyurulacaktır.

 

Haberler

Projeler

Kariyer

Şantiye

Fiyatlar

Faydalı bağlantılar

Testler

Bilgisayar programları

Kütüphane

Bir fincan kahve

Ajandanız

Akademik Çalışmalar

E-Posta grubumuz

 


Eğitim - Firmalar - Yapı malzemeleri - Uygulamalar - Mimarlık Mühendislik - Konulara göre indeks - Mevzuat - Mesleki Kuruluşlar - Dünyadan Linkler - Fuarlar - Proje Yönetimi - Yapılar - Ünlü Mühendisler - Diğer